Bir şeyi öyle iyi biliyorum ki; bir Tanrı varsa beni bu halimle kabul eder ve severdi.

Hikayemde rüzgarı bolca göreceksiniz. Çok sevdiğim rüzgarla bozuştum biraz, 16 yaşlarına yaklaştığımda başörtü takmaya başlamıştım. Ailemin üstümde bir baskısı olmadı, ben istedim, böyle söylerken inanmadığınızı duyar gibiyim, ben de inanmıyorum artık o zamanlar istediğime.

Çocukluktan ergenliğe, sonrasına kadar dayatılan dini yargılar bir şekilde itiyor seni oraya, inandığın gibi yaşamak istiyorsun. Böylece bozuştum rüzgarla, artık boynumda saçlarımda olamayacaktı. Bir sene sonra bununla mutlu olduğumu, tanrıdan bunun karşılığını alacağımı düşünüyordum. Ama istemediğim bir şeyi yapmak, anlaşılamamak, insanların önyargıları, anlatamama kaygısı… (Her konuda olmasa da)

Bir kalıba girmemeyi ve eşitliğin arzularının kafamda ergenliğimden itibaren dönüyor olması yanı sıra inandığım dinle çelişiyor olmak, kendim olamamak yoruyordu beni. 18 yaşına geldiğimde rüzgara özlemimin dayanılmaz olduğunu anladım, kendim olma isteğimi susturamadım, inandığım dini yoklamaya devam ettim, bir şeyler yanlıştı sanki, belki doğru şeyleri göremiyordum. Bir sene ve birkaç ay sonra (19 yaşının başları olacak.) bir karar verdim, bu kararın başları benim için zor oldu. Ailem durumu kabul etmekte zorlandı, şimdi saygı duymaya başladıklarını umuyorum. Arkadaşlarımın çoğu aynı anlayışı gösterdi diyebilirim ki göstermeseler de çok umurumda olmazdı. Ben rüzgarla barışmıştım, biriktireceğimiz tonla anı olacaktı yaşam boyu. Şimdi inanç konusunda yine tereddütler ve sorgulayış içindeyim ne kadar daha devam eder bilmiyorum ama bir şeyi öyle iyi biliyorum ki bir tanrı varsa beni bu halimle kabul eder ve severdi.

Rüzgar boynumda ve saçlarımda, gülümsüyor bazı, düşlerimle birlikte rüzgara savrulmadan, kendim olmaya, yaşamaya çalışıyorum.
İsmimin belirtilmemesini çok rica ederim ve size çok teşekkür ederim bu fırsatı tanıdığınız için.

(Görsel: Dora Maar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir