Bütün o akraba bozuntularından uzaklaşıp özgür bir hayat yaşayacağım.

Merhabalar, hikayeleri ağlayarak okudum ve ben de kendiminkini yazmak istedim.

6-7 yaşından itibaren çevre baskısı ve toplumun “ahlak” normları çerçevesinde ne kısa kollu t-shirt ne şort ne de kapri giyemedim. Uzun kollu t-shirt ve pantolon… Yaş ilerledikçe olaya uzun upuzun hırkalar eklendi. Arkadaşlarımın giydiklerini hiçbir zaman giyemedim, hayal bile edemedim. Çünkü aşırı muhafazakar bir ailem vardı. “Peygamber soyundan”dık. Şeyhler, müritler ailesiydik biz. Ona göre davranmam gerekiyordu. Oysaki ben hiç öyle düşünmüyordum.

Dinlerle ilgili her şey bana çok saçma geliyordu. 12 yaşındaydım. Çocuktum ama Kur’an’ı Kerim’in, kutsal kitabımızın, Tanrı’nın sözünün 30 liraya satılması, ona bir değer biçilmiş olması, malla mülke yapılabilen hac gibi ibadetlerin olması, hac ibadetinden bahsetmiyorum bile… İnsanların hayvanlardan ve diğer canlılardan üstün tutulması, bizi cok seven, Rahman ve Rahim olan Allah’ın bizi cehennemle tehdit etmesi, bana hiç mantıklı gelmiyordu.

Bu düşünceler hep kafamdaydı. Ortaokulda zaman zaman din hocalarına bu tür sorular sorardım. Hocalar gülerek “Oralara girme, onu bilemezsin, bizi dinden mi çıkaracaksın?” gibi cevaplar verirlerdi. Hiç kimseden sorularıma tatmin eden cevaplar bulamadım ama araştırmaya da korktum. Sadece bazen kendimi soru sormaktan alamıyordum. 9. sınıfta din hocamıza “Allah bizi çok seviyorsa cehennemi neden yarattı?” tarzında bir soru sorduğumda tepki çok sertti, ama çok takmadım. Genelde tepkiler sertti zaten.

Eve geldiğimde annem yanıma geldi ve bana aniden tokat attı. Ben ailemin sözünden hiç çıkmazdım. Onlardan çok şiddet gördüm. Sözlü ve fiziksel. Babam barınma ve kıt kanaat beslenme ihtiyacımızı karşılardı. Hepimiz bir odada yatardık. Okula gitmeme karşıydı, ama ben yazları çalışıp, para biriktirip kışları okula gidiyordum. Bir gün tatil yapmıyordum, haftasonları bile çalışıyordum. Ortaokul zamanı da çalışıp bir yandan okumuştum hep. Bana verdikleri bu berbat hayata rağmen, hep onlara saygı duydum, onları kırmaktan korktum. Onları insanların içinde rezil etmekten korktum. Bana ne yaptıkları önemli değildi. Onlar ebeveynlerimdi ve benden daha iyi bilirlerdi.

Sonra babam geldi. “Hemen yarın kapanıyorsun” dedi. Din hocası annemi aramış ve “Sizin kızınız garip sorular soruyor, yoldan çıkmış, feleğini şaşırmış” vs demiş. O gün babamdan yediğim dayağı unutamıyorum. Babam, insanların en ufak eleştirmesiyle kafamızı bile kesebilecek kadar sığ bir adam. 9 ve 10’da dirensem de, 11’de sokağa çıkma yasaklarına ve şiddete maruz kaldığım için, eğitimime devam etmek için kapandım. Kapalı olduğum her gün kendimden nefret ettim. Başörtüme şekil şukul yapıp, Arap modellerini denemedim. Bunu asla istemedim. Zaten hep uzun şeyler giydiğimden kapalılık zor değildi benim için. İnsanlarla olan iletişimim sıfıra düştü. Şen şakrak, neşeli, esprileriyle sınıfı coşturan ben, şimdi hiç olmadığım biriydim. 11 ve 12. sınıf dinimi araştırmakla geçti ve her gün, öğrendiğim her yeni bilgide, kadınlara karşı gerek İslam gerek diğer dinlerin kitaplarında kullanılan hitaplar, yapılan haksızlıklar; bunları öğrendiğimde adeta başka bir boyuta sürüklendim. Ben, kendimi buldum.

Şimdi üniversiteye başlayacağım. Ailemden tamamen ayrılacağım. Üniversite açılış tarihi yaklaşıyor. Tabii ki ailem üniversiteye de gitmemi istemiyor, tıpkı ortaokul ve lisede olduğu gibi. Bir gün aniden çıkıp, bir daha gelmeyeceğim. Bütün o akraba bozuntularından uzaklaşıp özgür bir hayat yaşayacağım. Asla ikili bir hayat yaşamayacağım. Hiç kimse bunu kendine yapmasın. Sizi gerçekten sevenler, sizi bir bez parçası için terk etmez, dayak yemek acıtır ama öldürmez unutmayın!

(Görsel: Uma Samudrala)

Comments (3)

  1. Ben de yakın zamanda başörtüsünü çıkarmış bir kadın olarak bu platformda yazılanların birçoğunun kurgu olduğunu düşünüyorum. Neredeyse tüm mektupları okudum fakat hepsi aynı tarz ve aynı olay örgüsünde aynı elden çıkmış gibi bir üslupla yazılıyor. İnsanları kandırdığınızı düşünüyorum. Bu platform yüzünden başörtüsünü çıkarmış kadınlar da bir bütünmüş bir toplulukmuş gibi algılanıyor. Herkesin bu fikirlere bu sorgulamalara sahipmiş gibi algılanmasına sebep oluyorsunuz. Bence yaptığınız bu iş çok tehlikeli. Bu yolda kimse birlikte değil. Çünkü bu süreç ancak kendi kişisel sorgulama ve deneyimlere sahip olarak yapılabilir. Hepimiz yalnız yürüyoruz. Başörtüyü takarken de çıkarırken de. Vesselam.

  2. Okumak için verdiğin mücadeleye hayran kaldım.. Yapmak istediğini yap. Bambaşka bir şehre git. Dilediğin gibi olsun hayatın..

  3. Bir Vatandaş

    Kızım merhaba hayırlı günler, inşallah okursun, en başta söylemek isterim ki sana ailenin de hocanın da yaptıklarını aynı senin gibi hiç doğru bulmuyorum, sonuçta mesela bir insana mesela zorla namaz kıldırsak nasıl bir mânâsı olmazsa zorla kapatmanın da faydası olmaz. Şimdi soruların için kızım, Kuran’ın parayla satılmasından mânâ para kazanmak değildir nasıl bir İmam para için namaz kıldırmıyorsa. İmam’ın maaş alma nedeni İmamlık ile ilgilenirken aynı anda başka iş yapamaz olmasından dolayı, çünkü hep 5 vakit kıldırıyor Allah’ın izniyle. Bunun gibi Kuran’da para karşılığında vermekten maksad eski zamanlarda işi Kuran yazmakla meşgul insanlar vardı, eğer para almasalardı durum aynı az önceki İmam durumuna gelirdi, belki artık günümüzde fotokopi var, dilerse isteyen bedava verir dilerse ne kadara mâl ederse kârsız onu verebilir, Hac’da zaten gücün yetmiyorsa mesul değilsin, Şimdi Rahman ve Rahim isimlerine gelelim, çoğu kişi ikisinin ism-i Cemal olarak bilse de hakikatte Rahman ism-i Celal, Rahim ise ism-i Cemal’dir, yani Allah, Rahman ve Rahim’ken Celal ve Cemal’dir, düşün ki Padişah kime çokça para veyahut maaş verir, mesela Vezir. Vermişse de amacı Vezir gülüp oynasın, parayla oyalansın değildir, bunun gibi Padişahların Padişahı olan Allah bize o denli nimet vermiştir ki sayamayız, mesela çok yüklü bir miktar sana para verecekler ama karşılığında tüm motor sinirlerini istiyorlar, yani 5 duyunu kullanamayacaksın. Şehirler verseler kim kabul eder ki bu teklifi. Bunun gibi Allah da bizi ne için yarattığını ayetinde “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât Suresi 56. Ayeti) diğer meallerde bilsinler diye yarattım da geçer. Şimdi Padişahlar Padişahı olan Allah bize bu nicesiz nimetini verip şu ikisini istiyor, O’nu hakkıyla bilmeyi ve O’na kulluğu, hizmeti. Bizim Allah’ımız o kadar merhametli bir Allah ki, mesela bir Padişah’ın veziri ondan 60 yıl maaş alsa ama hiç iş yapmamış olsa kellesi gider zannımca lâkin Allah’ımızı tanıdığını söylesen ona seni bir süre hapishaneye (Cehennem) atıp sonra çıkarıyor, görüyorsun o kadar lütuf sahibi ki (yanlış anlaşılmasın kıyamette kâfirler mümin olmadıklarına, müminler de zâkir olmadıklarına üzülürler, yani yalnız şehadet ile kalmamalıyız). Nasıl Padişah verdiği maaş karşılığında Vezir’den iş istiyor, Bizim Rabb’imiz sayılamayacak kadar nimet veriyor ve yapamamış olduğun niyete bile amel veriyor, yaptığına da kaç kat fazlasını. İnşallah sorularını cevaplayabilmişimdir, okursan yaz da bu fâkir’in gönlünü hoşnut edesin, Allah’a emanet 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir